İki kız babasıyım.
Ödüm patlıyor başlarına bir şey gelecek diye.
Kaderdir bu her şey olabilir.
Ama bir mayın tarlasında yaşıyorlar. İstanbul.
Malumunuz bu şehir sapıklar, caniler, her tür insanlık suçu işleyenlerin kol gezdiği bir günah şehri (Sin City)
E hocam devletin güvenlik güçleri var, adalet var, yargı var. Diyeceksiniz.
Gördük, görüyoruz. Öyle bir şey yok. Bir manyak polisin silahını alıp bir başka polisimizi gözünü kırpmadan şehit ediyor.
Öyle bir şehir ki bırak masum sivilleri korumayı, kollamayı maalesef polisin bile can güvenliği yok.
Haberlere yansıyanlar bunlar. Oysa her dakika gasp, tecavüz, katliam, darp, tehdit... Aklınıza gelen her tür suç işleniyor bu şehirde.
Ve doğal olarak çocuklar tüm bu yaşananlara şahit oluyor. Tüm bu rezilliklerden haberdar oluyor.
Gölgelere sığına, sığına, tedirgin bir şekilde evden okula, okuldan eve gidiyorlar.
Dualar eşliğinde.
Küçük kızım diyor ki. "Baba bana kendimi savunmam için gereken eğitimi ver!"
Henüz 16 yaşında. 1.55 boyunda 45 kilo. Narin, kırılgan bir küçük hanımefendi.
Kravmaga, Judo, Tekvando eğitimine göndersem biliyorum ki daha ilk derste bir yerine bir şey olacak. Kıyamıyorum.
Onun büyüğü oldukça disiplinli. Biraz daha kas gücü falan yerinde.
O da 16 yaşlarındaydı. Benzer endişe ve korkular içinde okuluna gidip geliyordu.
Kendisini saldırı karşısında savunması için bula bula "göz yaşartıcı" sprey bulabildim.
O speyi de özel kuvvetlerde görevli bir hastam temin etti.
Şimdi pazar kahvaltılarımızda yıllardır bu konuyu konuşuyoruz.
Tartışıyoruz.
Benim önerim hep şu oluyor.
Siz kırılgan, narin kızlarsınız. Elbette yakın dövüş ve savunma sanatları eğitimi almalısınız. Ama bu yıllar sürecek bir disiplin.
Üstelik şehir eşkiyaları artık dövüşmüyor. Ellerinde en iyi ihtimal ile sustalı, kelebek ile geziyorlar. En masumu beyzbol sopası, levye ile saldırıyor.
Ciddi bir kısmının belinde ateşli silah var.
Bunlara karşı siyah kuşak sahibi karateci olsan ne yazar!.
Oturup konuşuyoruz.
Ben sizi bir poligona götüreyim kızlar diyorum hep.
Emekli bordo bereli bir subay arkadaşım var. Poligon işletiyor.
Öyle iti kopuğu, sığınmacıyı falan müessesine sokmuyor.
İrtibat halindeyiz.
Gelin orada eğitim alın diyorum.
Ben hayatımda sadece askerlik görevim sırasında, zorunlu eğitim gereği bir şarjör G3 piyade tüfeği ile atış talimi yaptım. Bir de subay tabancası ile.
Yani ateşli silahlara karşı bir merakım yok.
Ama devir öyle bir hale geldi ki. Düşünün benim gibi bir adam bile çocuklarının güvenliğini sağlamak için onlara atış eğitimi vermeye çalışıyor.
Üstelik bu eğitimi onlara saldıranları öldürsünler için değil. Öldürmeden etkisiz hale getirsinler diye vermeyi planlıyor.
Yani rastgele ateş açmayın. Size saldıranları etkisiz hale getirecek noktaları hedef alın diyorum ve bunun için de eğitim alın diyorum.
İşte bu şekilde aradan aylar yıllar geçti.
Benimki hep laf. Şöyle yapalım, böyle yapalım.
Geçen hafta büyük kızım yanıma geldi.
Bir süre önce arkadaşları ile poligona gitmiş.
Atış sonuçlarını gösterdi. %100 isabet.
Hele bir sivil rehine şablonu var. Bu kız rehin alan adamı rehinenin kılına zarar vermeden bir şarjör dolusu mermi ile delik deşik etmiş.
Gözlerim yaşardı belli etmedim. Yüreğim kabardı, gurur duydum belli etmedim.
Darısı küçük kızımın başına dedim içimden. Ses etmedim.
Bizi bu hale düşürenlerin Allah belasını versin dedim sadece.
Sokaklar, caddeler it kopuk dolu. Pervasızca, küstahça, şımarık bir şekilde masum sivillere saldırıyorlar. Polis öldürüyorlar, Cumhuriyet Savcısını eşek sudan gelene kadar dövüyorlar. Hemşire tokatlıyorlar, doktor öldürüyorlar. Kadın linç ediyorlar, çocuklara tecavüz ediyorlar . Çocukları katlediyorlar ve ellerini kollarını sallaya sallaya aramızda dolaşıyorlar.
Sadece İstanbul değil. Tamam İstanbul bu yaratıkların başkenti. Tüm yurtta faaliyet gösteriyorlar.
Ve bize başka bir seçenek bırakmıyorlar.
Tek seçeneğimiz poligonlarda atış eğitimi almak.
Ruhsatlı bir silah sahibi olmak.
Ya devlet başa!.. Ya kuzgun leşe!...
Tüm ifadeler:
317317