Bir önceki yazımda bir beyin ve sinir cerrahı ağabeyimden bahsettim.
Konunun akışı itibarı ile yanlış anlaşılmış olabilir.
O insan tam bir beyefendiydi.
Her şeyden önce Türkiye'ye ilk kapalı (endoskopik) bel fıtığı ameliyatını o getirdi.
Bunca anlı, şanlı üniversiteler, profesörler falan varken o teknolojiyi cebinden para ödeyerek ilk o getirdi.
Mükemmel bel fıtığı ameliyatı yapardı.
Ama o kadar.
Boyun fıtığı, beyin tümörü, çocuk nöroşirurjisi, omurga stabilizasyon cerrahisi falan. Elini sürmezdi.
Ama çok meşhurdu. Özellikle İstanbul sosyetesi nazarında çok meşhurdu.
Bu sosyete ve onların kuyruğuna takılan halk her beyin ve omurilik hastalığının tedavisi için bu ağabeyimize müracaat ederdi.
Başlangıçta bu hastaları başka merkezlere yönlendirmiş olabilir. İşin o kısmını bilmiyorum.
Ama benim bildiğim. Hiç ilgilenmediği ve hatta hiç bulaşmak istemediği hastalıkların tedavisini bu konuda yetenekli cerrahlar bulup onlara yaptırmaya başlamasıdır.
Bu konuda da oldukça başarılıdır. Bu gün İstanbul'da Nişantaşı, Fulya taraflarında oldukça başarılı ve marka haline gelmiş iki beyin cerrahı onun tezgahından geçmiştir.
Tam bir İstanbul beyefendisidir.
Bir parmağı ile dakikalar içinde bel fıtığı ameliyatı yapar.
Tecrübesi olmayan işlere bulaşmaz. Mesela asla boyun fıtığı ameliyatı yapmaz. Yaptırtır.
Asla beyin tümörü ameliyatı yapmaz. Yaptırtır.
Asla omurga ameliyatı yapmaz. Yaptırtır.
Hastadan alır parayı. Cüzi bir miktarını ameliyatı yapacak cerraha verir. İşte bu kadar.
Ve bu sistemi muhtemelen o kurmuş olabilir ama günümüzde İstanbul gerçeği budur.
Sen parayı bastırırsın. Cerrahın oldukça meşhurdur. Ama ameliyatını onun yapıp yapmadığını bilemezsin.
Bu konuda Beyefendiler hastalarını kendilerinden bile yetenekli genç cerrahlara teslim ederler.
Zaten Beyefendilik bunu gerektirir.
İşte bahis konusu ağabey böyle bir insandı. Beyefendiydi.