Serin bir meltem. Günlük güneşlik bir hava. Pırıl pırıl dingin bir deniz. Camgöbeği, mavi, lacivert hale hale.. Muhteşem bir hafta sonu öğleden sonrası değil mi? Değil. Maalesef değil. Çünkü tüm bu muteşem manzaranın ve atmosferin kıyısında, sahilde insanlık ayıbı bir dram var. Tüm kumsal, her yer çöp ile kaplı. Aklınıza gelebilecek her tür çöp. Doğal kumu üzerini örten bu çöp tabakasından görmeniz imkansız. Dedim ya her tür çöp. Bir insan cesedi yok kumsalda. Plastik poşetler, içi idrar dolu olanlar dahil pet şişeler, cam şişeler, teneke şişeler. Her tür ev atığı. Ama her türlü!.. Rezalet ötesi. O çöplük kumsalın hemen arkasında villalar var. Sordum. Onbeş milyondan başlıyormuş değerleri. Çöplüğe çevrilmiş kumsal manzaralı villa bu fiyata demek ki!
O kumsala komşu bir mekan sahibi ile konuştum. Nedir bu pislik arkadaş dedim. İstanbul'un pisliği dedi. Elbette gerçekçi değil. Hani başına ne müsibet gelirse gelsin boku başkasının üzerine atma alışkanlığı bu. Hadi diyelim bu pislik İstanbuldan geldi. Peki denizden fersah fersah uzakta ve yükseklikte mesire yerlerindeki benzer pislik de İstanbul'dan mı geldi?
Neyse. Peki bu pisliği buranın belediyesi temizlemiyor mu? dedim. Dememe gerek yok. Temizlemediği belli. Siz Kepezliler olarak belediyenin önünde toplanıp bu pisliği protesto etmiyor musunuz kardeşim dedim. Korkuyoruz dedi. Ruhsatlarımızı elimizden alır. Biz elimizden geldiği kadar kendi imkanlarımızla temizlemeye çalışıyoruz dedi.
Korku ve pisliğe razı olmak! Korku ile pisliğe razı olmak Ve zeminde bizzat o pisliğin paylaşılan suçuna iştirak etmek. İşte ülkemizin yaşadığı sorun da bu değil mi?