Bu güne kadar yapılmış bütün sosyolojik araştırmalar göstermiştir ki: Çoğunluk için geçerli olmak üzere, "Fakir adamın siyasi doktirini olmaz!" "Vatanına ve milletine sadakati zedelenir, azalır!"
"Kanun ve nizama biatı olmaz! İç düzenden korkmaz!" Yegane kaygısı hayatta kalabilmektir. Hatta, hak etmediği fakirliğinin kefareti olarak kendince topluma ve devlete itaatsizlik içine girer.
Çöp kovasına tekme atar, sokağa sümkürür, park halindeki arabaları çizer, sağa sola sataşır, evlerin iş yerlerinin camını kırar. Bunlar size çok basit örnekler gibi geliyor değil mi?
Eğer öyle ise, tarihteki büyük yıkımların, büyük kırılmaların ilk emareleri olan "sivil itaatsizlik" kavramından haberiniz yok demektir. Dikkat! Türkiye bu kulvara sokuldu.
Halkın fakirleştirilmesinin altında ne ekonomi vardır, ne enflasyonun dizginlenmesi çabası ne de döviz kuru ayarı. Bu bilinçli bir emperyal uygulamadır.
Halk ne kadar fakirleşirse o kadar vatanına ve milletine karşı duyarsızlaşır. Dünyadan kopar. Ülkesinin başına örülen çoraplar artık onu ilgilendirmez hale gelir. Amaç budur.
Geniş kitleler hayat gailesine düşer. Ve sonra... Benzer tarih sürecini yaşayan dibimizdeki ülkelere bakın. Sonuç ortadadır. Halkın fakirleştirilmesi o ülkenin en büyük beka sorunudur.