Doğa ve Hayvan Hakları Savunanları İlgilendiren Bölüm)
Hayvan Hakları İhlalleri: “Yeşil” Projelerin Gizli Bedelini Hayvanlar Ödüyor İronik bir şekilde, iklim değişikliğiyle mücadele adına uygulanan bazı projeler doğayı korumak bir yana, hayvanlar ve doğal yaşama ciddi zararlar veriyor. Rüzgar türbinleri, güneş tarlaları gibi “yeşil enerji” altyapıları yaban hayatı için yeni tehditler oluşturuyor. İklim yasaları bunları teşvik ederken, doğayı, doğal yaşamın içindeki her unsuru yok ediyor.
En çarpıcı örneklerden biri, rüzgar enerjisinin kuşlar ve yarasalar üzerindeki etkisi.
Dönen dev pervaneler, ne yazık ki gökyüzündeki kuşlar için ölümcül bir tuzak olabiliyor. ABD’de yapılan araştırmalara göre, ülkedeki rüzgar türbinleri her yıl 140 bin ile 679 bin arası kuşun ölümüne neden oluyor. Bu sayıya yarasalar dahil değil bile – ki yarasa ölümleri de bölgelerine göre kuşları bile aşabiliyor. Bunun Türkiye gibi göçmen kuşların önemli rotası, konaklama ve yumurtlama yeri olan bir ülkede doğuracağı korkunç sonucu bir düşünün.
Göç rotaları üzerinde kurulan rüzgar çiftliklerinde yüzlerce kuşun bir gecede öldüğü vakalar kayıtlara geçti. Örneğin İspanya’daki Tarifa bölgesinde, göçmen kuşların geçiş yolundaki türbinler yüzünden kartal ve akbaba popülasyonları büyük darbe aldı. Nesli tükenme tehlikesindeki yırtıcı kuşlar, temiz enerji adına gözden çıkarılıyor. Almanya’da bu sorun yüzünden uzun süre rüzgar santrali projeleri mahkemelerde takıldı; çözüm olarak hükümet 2022’de tür koruma kurallarını gevşetip belirli türler dışındaki kuş ölümlerine göz yummayı kararlaştırdı. Düşünebiliyor musunuz, iklimi korumak için çıkarılan bir yasa, “şu şu kuşlar ölse de olur” diyebiliyor. Bu, hayvan hakları açısından büyük bir çelişki.
Sadece kuşlar değil, kara hayvanları da “yeşil proje”lerin kurbanı oluyor. Büyük ölçekli güneş enerjisi çiftlikleri genelde geniş, açık arazilere kuruluyor – maalesef bu araziler çoğu zaman hayvanların doğal yaşam alanları. ABD’nin California eyaletindeki Mojave Çölü’nde devasa güneş tarlaları kurulurken, çöl kaplumbağaları engel olarak görüldü. Bölgede binlerce yıldır yaşayan ve nesli tehdit altındaki Mojave Çölü kaplumbağaları, bir güneş santrali projesi için yuvalarından topluca taşındı. Yüzlercesi yeni yere uyum sağlayamadı ve öldü. Dahası, bu projeler için yüzlerce hektarlık hassas çöl bitki örtüsü buldozerlerle dümdüz edildi. Uzmanlar, bu bitki örtüsünün binlerce yılda karbon tutmuş olduğunu ve sökülüp atılmasıyla atmosfere yüklü miktarda karbondioksit salındığını belirtiyor. Hani amaç karbon salınımını azaltmaktı?
Yani bir güneş enerjisi projesi, belki de sağlayacağı faydadan daha fazla karbon salımına yol açtı! “Yeşil enerji uğruna doğanın kalbine hançer saplanması” diye nitelendirilen bu olaylar, sürdürülebilirlik iddiasının ne kadar tutarsız olabileceğini gösteriyor.
Benzer bir durum rüzgar enerjisinde de yaşanıyor. Ormanların rüzgar türbinleri için tıraşlanması artık nadir bir haber değil. İskoçya’da resmi verilere göre kamu arazilerinde rüzgar santrali inşaatları için 2000 yılından bu yana 17 milyondan fazla ağaç kesildi. Sadece son bir yıl içinde 1 milyondan fazla ağacın rüzgar türbinlerine yer açmak için yok edildiği ortaya çıktı. Bu durum, çevreci geçinen siyasetçilerin dahi tepkisini çekti; İskoç Parlamentosu’ndaki muhalefet, “600 bin haneye yetecek elektrik üretiyoruz diye övünüyorlar ama bunun bedeli koca bir ormanı yok etmek oldu” diyerek isyan etti. Orman ekosisteminin değeri, sadece ağaçların kendisiyle sınırlı değil elbet – o ağaçların yuva olduğu binlerce canlı türü de evsiz kalıyor. Yine Almanya’da, ormanlık alanlara rüzgar çiftliği kurulması için koruma statülerinin düşürüldüğü vakalar var. Bir yanda iklim hedefi, öbür yanda biyoçeşitlilik… Doğa iki ateş arasında kalmış durumda.