Konu özetle şu:
İstanbul'da bir organizasyon, bir şebeke devlet hastanelerinde doğan bebekleri özel hastanelere yönlendiren bir sistem kurmuşlar.
Buraya kadar bir sorun yok.
Çünkü bu tür organizasyonlar ve sistem hem devlet hem de halk tarafından adeta kanıksanmış bir uygulamadır.
Ve sadece yenidoğan bebekler için geçerli değildir. Aklınıza gelebilecek her tür hastalıkta devlet hastanesi veya devlet üniversitesine müracaat eden hastaların özel hastanelere, özel laboratuvarlara, özel radyoloji merkezlerine yönlendirilmesi adeta gelenek haline getirilmiştir.
Ferdi veya organize bu devlet ve halk tarafından bilinir.
Ancak bu organizasyonda sorun şu: Yoğun bakıma ihtiyacı olmayan yenidoğanların da sanki gereklilik varmış gibi özel hastanelere sevk edilmesi!
Bu sağlıklı bebeklere sahte tahliller ve tıbbi raporlar düzenlenerek çok ağır hastalığa sahiplermiş gibi devletten para alınması.
İş bununla da bitmiyor.
Gerçekten yoğun bakıma ihtiyacı olan bebeklere de bu özel hastanelerde bakım ve tedavi maliyetleri gözetilerek gerekli tedavilerin, bakımın yapılmaması.
Neticede şimdilik bu uygulamalar ile hak etmedikleri halde hayatını kaybeden 12 minik ruh var.
İşte bu organizasyonu yapan örgüt bir şekilde yakayı ele veriyor. Yargı süreci başlıyor.
Bir Cumhuriyet savcımız kolluk güçleri ile delilleri topluyor, ifadeler alınıyor ve iddianameyi hazırlıyor.
Örgüt de doğal olarak bir avukat tutuyor.
Avukat ve hatırlı kişiler sırası ile savcıyı ziyaret ediyorlar ve ciddi maddi ve manevi rüşvetler teklif ediyorlar.
Savcı bu durum karşısında üst makamların da onayı ile odasına bir kamera yerleştiriyor.
Ve örgüt ve avukat ve muhtemelen hatırı sayılır kişiler savcıyı bir şekilde rüşvet ile "ikna!" edemeyeceklerini anlayınca devreye girmek üzere "mafyavari" tipleri davet ediyorlar.
Mafyavari örgütün lideri ve avukat adalet sarayında savcı bey'in odasına giriyor.
"Akıllı ol!"
"Tüm ailenin, çocuklarının nerede ne yaptıkları bilgisine sahibiz. Senin veya ailenin başına bir iş gelmesin. Bu dosyayı uygun hale getir."
"Biz zaten Bakırköy Adliyesini bağladık ama sen işi oralara kadar götürme."
Şeklinde savcıyı aleni tehdit ediyorlar.
"Burada -Biz zaten Bakırköy Adliyesini bağladık!- sözü de çok önemli.
Çünkü savcı iddianameyi "Ağır Ceza" da yargılanmak üzere hazırlıyor ve Çekmece Adliyesinde Ağır Ceza mahkemesi yok.
Yani dava Bakırköy Adliyesine gönderilecek.
"Davayı büyütme!. Akıllı ol!"
Ve tehditlerinin "blöf" olmadığını göstermek için savcıyı başka bir şehirde ailesini ziyaret ettiği sırada arayarak bulunduğu konumu söylüyorlar.
"Şu anda şu şehirde, şu mahallede, şu adrestesin. Orada eşin ve çocukların yaşıyor. Şu çocuğun şu kreşe gidiyor. Eşin şurada çalışıyor..." şeklinde kendi güçlerini gösteriyorlar.
Yani savcı telefonu üzerinden takibin sadece devlet güvenlik güçleri yetkisinde olan bir teknoloji ile takip ediliyor. Ki bu konuda çete ile birlikte olan polisler de göz altına alınıyor.
Savcı yılmıyor. Korkmuyor.
Meslektaşlarının da desteği ile içlerinde doktor, polis, mafyavari tiplerin de olduğu elli kadar muhtemel suçluyu tutuklayıp derdest ediveriyor.
Bu esnada bir tetikçi de var işin içinde.
Tetikçi de tutmuşlar.
Tetikçi Siirt'ten İstanbul'a geliyor
Tetikçi tam savcıyı vuracağı gün tutuklamalar gerçekleşiyor.
Tetikçi korkuyor.
Ve gidip itirafçı olarak teslim oluyor.
Halk olarak bu davanın peşini bırakmayın.
Dava ve bilgiler kamuya açık.
Hangi doktorlar, hangi özel hastaneler, hangi özel hastane sahipleri veya yöneticileri, hangi siyasi figürler bu organizasyonun içinde ezberleyin.
Takipçisi olun.
Şimdilik tespit edilen 12 bebek. Hiç hak etmediği halde katledilen 12 masum yenidoğan bebek. Davada öyle ayrıntılar var ki yüreğiniz kaldırmaz.
Ayrıca,
Sayın savcım.
Biz millet olarak devletimize ve adalete saygımız nedeni ile sizlere böyle hitap ederiz. Gelenektir.
Ama bu vakada "sayın" yetmez.
Siz, tüm rüşvet ve ailenizi de içine alan tehditlere aldırmadan mücadele eden
Değerli, Saygıdeğer, Sayın Savcım.
Allah sayılarınızı çoğaltsın.
Türk milleti adına teşekkür ederim.
Dr.B.Bilge
