Toplum olarak kavramların içini boşaltmakta usta sayılırız. Bunun nedenlerin biri cehalet, diğeri de sinsi bir kurnazlıktır! Ne demek istiyorum?
Soğuk savaş döneminde istenmeyen kişi ve gurupları suçlamanın kolayı vardı. Hakeme kızan solaçık oyuncusu yırtınarak bağırırdı: Komünist! Siyasal tartışmalarda zor durumda kalan taraf karşısındakine bağırırdı: Komünist. Birbirine çeşitli nedenlerle ters düşen insanların elindeki en geçerli araçtı bu kavram. Oysa Marksist ideolojiyi yaşama geçirmek için örgütlenen siyasal parti ve üyelerinin adıydı komünist. Bu ideolojiye inananlar ise sadece sempatizan sayılabilirdi. Nitekim ünlü 141. Madde komünizmi örgütleyenleri, 142. Madde de onun övgüsünü yapanları cezalandırıyordu. Türkiye’deki sağ partilerin elinde en geçerli araçtı bu suçlama. Sosyal adaletten, gelir dağılımındaki haksızlıktan söz açan herkes komünistti. Hiç unutmuyorum 1977 seçimlerine girerken ülkede Ecevit rüzgârı esiyordu. Süleyman Demirel sıkışınca çareyi Ecevit’in kasketinde bulmuştu. Komünizmin babası sayılan Lenin’in de kasketi vardı. O halde Ecevit de komünistti. Bunlar iki kutuplu dünyada kapitalist blokun elindeki kozlardı. 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbeleri sola karşı yapılmıştı ve ilân edilen sıkıyönetimlerin görevi komünist avcılığıydı!
Yıllar yılları kovaladı. Köprülerin altından çok sular geçti. Sovyet bloku dağıldı. ABD dünya jandarması oldu. Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) icat edildi! Lâik, demokratik tek sözcük ile Kemalist bir Türkiye emperyalizmin işini güçleştiriyordu. Mustafa Kemal’in önderliğinde yırtılıp atılan Sevr paçavrasının tekrar yaşama geçmesi, sınırların buna göre yeniden düzenlenmesi gerekiyordu. Çare “Ilımlı İslâm” modeliydi. Bu modelin ne kadar ılımlı olduğu daha sonra anlaşılacaktı! İlkokul mezunu sözde bir din alimi (!) bulundu. Ona “Hoca Efendi hazretleri” sıfatı yakıştırıldı. Okyanus ötesinden akan su gibi paralarla ülkemizdeki dershane sektörü ele geçirildi. Dünyanın dört bir yanında okullar açıldı, bankalar kuruldu. Bunları “Hizmet hareketi” gerçekleştiriyordu. İkinci Cumhuriyetçi aydınlar, gazeteciler, akademisyenlerle toplantılar düzenlendi, ödüller verildi. Komünizm suçlamasının modası geçmiş yerini “Darbeci” sıfatı almıştı. “Lâiklik tehlike” mi diyorsunuz; o halde darbecisiniz! Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu ilkelerine dönmesini mi söylüyorsunuz; mutlaka darbe tasarlıyorsunuzdur. Hoca Efendi’nin “Ölülere bile oy kullandırın” talimatı verdiği halkoylamasında “Hayır” diyenlerdenseniz darbecinin ta kendisi oluyordunuz. Yahu darbe yapmak için örgütlenmek yetmez, elverişli vasıtalara da sahip olmak gerekir. Yargıtay içtihatları bile bunu söylüyor. Dinletemezsiniz, dinletemezdiniz. Sonunda herkesi darbecilikle suçlayan bu onursuz hareket kendisi darbe yaptı iyi mi? 15 Temmuz 2016 günü ulusal egemenliğin simgesi TBMM bombalandı. Anlaşıldı ki iktidarın sağladığı olanaklarla orduya, yargıya ve güvenlik örgütüne sızan “Hizmet hareketi” yıllar içinde örgütlenerek ve elverişli vasıtaları kullanarak darbe planlıyormuş.
Son yılların suçlama modası da terör ve terörist. Terör ne demek? Çok kısa olarak şöyle tanımlayabiliriz: Siyasal bir amaçla şiddet kullanmaya terör, öznesine de terörist denir. Terör 21. yüzyılın ve insanlığın baş belasıdır! Ülkemizde ve dünyada terörün dehşetini yaşıyoruz. Üç tür terör vardır. Bireysel terör, örgütsel terör ve devlet terörü.
Gün geçmiyor ki televizyon kanallarına bakarken tüylerimiz diken diken olmasın. ABD’de bir meczup elindeki makineliyle bir okula girmiş taradığı onlarca öğrenciyi öldürmüş. Almanya’daki şenlikte aracını kalabalıkların içine süren terörist insanları çiğnemiş ve yaralamış. Bu tür olaylar dünyanın her yerindeki polislerin korkulu rüyasıdır.
Örgütsel terör ise daha da korkunçtur. Türkiye 1984 yılında yapılan PKK Eruh baskınından bu yana ayrılıkçı terör örgütü ile boğuşuyor. Kahraman güvenlik güçlerimiz binlerce şehit verdi. On binlerce sivil çocuk, yaşlı demeden PKK terör eylemlerini sürdürdü.
13 Mart 2016 günü Ankara Güvenpark’a yapılan bombalı saldırıda 36 kişi yaşamını yitirdi, 300 yurttaşımız yaralandı. 12 Ocak 2016’da İŞİD’in Sultanahmet saldırısında 12 kişi öldürüldü. 5 Ocak 2017’de İzmir Adliyesine bombalı saldırı yapıldı. 1 Ekim 2023’te Emniyet Genel Müdürlüğü’ne saldırı düzenlendi. Listeyi uzatmak istemiyorum. En son PKK’nın Kahramankazan’da TUSAŞ merkezine saldırıda 5 şehit verdik, 22 yurttaşımız yaralandı. Ulus olarak terör örgütlerine karşı huzur ve güvenli bir yaşamı savunuyoruz, yılgınlığın terörün en önemli amacı olduğunun bilincindeyiz.
Geldik devlet terörüne… En yakın ve en vahşi devlet terörü dünya halklarının gözleri önünde oldu! İsrail haydut devleti Gazze’de çocuk yaşlı, erkek kadın, hastane okul demeden bombalarıyla elli bin kişiyi öldürdü.
12 Mart 1971 darbesinin simgesi Ziverbey Konağıdır. Burada İlhan Selçuk başta olmak yüzlerce aydın, öğrenci, gazeteci işkenceden geçirilmiştir. İşkenceyi de ordunun rütbeli generalleri yapmıştır. Ankara Emniyet Müdürlüğü DAL grubu, Gayrettepe siyasi şubesi, Mamak, Metris, Diyarbakır cezaevleri 12 Eylül 1980 darbesinde uygulanan devlet terörünün toplum belleğinde yerini koruyan simgeleridir.
İktidarın istemi ve desteğiyle yapılan FETÖ uygulamaları da devlet terörünün ta kendisidir. Devlet terörü yargı terörüne dönüşmüş Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Askeri Casusluk davalarında tam bir aydın kıyımı yapılmış, akademisyenler, rektörler, gazetecilerin yaşamı zehre dönüştürülmüştür. Yüzlerce yurtsever Atatürkçü amiral, general, subay ordudan tasfiye edilmenin ötesinde yıllarca Silivri zindanında çile doldurmuşlardır. Bugün onları yargılayan savcı ve yargıçların bir bölümü yurt dışında bir bölümü de cezaevlerindedir.
Komünist sıfatının herkese yapıştırıldığı dönem gerilerde kaldı. Ama önüne gelene “darbeci” ve “terörist” deme modası devam ediyor. Terör ve terörist kavramlarının rast gele kullanılması ve içinin boşaltılması büyük sakıncalar doğurur. Gerçek teröristle çakmasını ayırmak zorlaşır bir kez. İkincisi bu önemli sözcükler ciddiyetini yitirir harcı alem haline gelir.
İngiltere kaynaklı bir demokrasi tarifi yaygındır: “Sabahın beşinde kapı çalındığında gelenin polis değil de sütçü olduğundan emin olunursa orada demokrasi vardır.” Gerçek terör suçluların dışında bir telefonla emniyet ve savcılığa ifade veremeye gidecek gazeteci, politikacı ve aydınların sabahın dördünde kapılarını çalmak ve apar topar götürmek maalesef devlet terörüdür!